27 Nisan 2013 Cumartesi

İMAMOĞLU'NUN STRATEJİK ve JEOPOLİTİK YAPISI


Şamil YAZAN
Araştırmacı-Yazar
İmamoğlu tarih boyunca jeopolitik yönden önemli bir coğrafî konumu vardır. İmamoğlu’nun stratejik ve jeopolitik yapısını anlamak için Çukurova’nın bölge ve ülke içindeki stratejik ve jeopolitik konumunu anlamak gerekir.
1.Çukurova’nın Stratejik ve Jeopolitik Yapısı
Çukurova önemli bir stratejik ve jeopolitik konuma sahiptir. Anadolu’yu Suriye’ye bağlayan yollar üzerinde bulunmaktadır. Ayrıca Doğu Anadolu ve İç Anadolu’yu Akdeniz’e bağlayan kavşak yollar üzerinde bulunması bu önemi daha da artırmaktadır. Hititler Mısır’a yapacakları seferleri Çukurova üzerinde yapmaktaydılar. Çukurova, Anadolu ve Mısır’da kurulan her devletlerin çarpışma sahası idi. Mısır’da kurulan her devlet Çukurova’yı aşarak İstanbul önlerine kadar gidebilmektedir. Kavalalı İbrahim Paşa, Çukurova’yı aşarak Kütahya’ya kadar ilerleyebilmişti Anadolu’da kurulan bir devlet Çukurova’yı aşarak Şam ve Kahire’ye kadar ulaşabilmektedir. Fransızların I.Dünya Savaşı ve İstiklâl Harbi’nde Çukurova’ya bu kadar önem vermesinin sebebi bundan kaynaklanmaktaydı. Çünkü Suriye’nin savunması Çukurova’dan başlamaktaydı. Ayrıca Çukurova tarım alanlarıyla göz kamaştıran bir alandır. Ayrıca bölge ilgili Fransız, Alman ve İngilizlerin çalışmalarının bulunmasın da yabancıların Çukurova’nın stratejik ve jeopolitik yapısına verdikleri önemi göstermektedir.
Fransız işgal komutanı Albay Bremond Çukurova’yı  :”Alp dağlarına sahip bir Mısır.” diye tanımlamaktadır. Albay Bremond’un bu tespitinde çok haklıdır. Çünkü Çukurova dağlık ve ovalık alan olarak iki kısma ayrılmaktadır. Dağlık alanlarıyla doğal zenginliklere sahiptir. Ovalık alanlarıyla da zengin tarım alanlarına sahiptir. Çukurova’nın Ovalık alalara sahip olmak isteyen her devlet dağlık alanlarını da kontrol altına almak zorundadır. İşte bu yüzden Kavalalı Mehmet Ali Paşa oğlu İbrahim Paşa’yı aşiretler konusunda uyarmıştır. Çünkü aşiretler dağlık alanlara çekilerek kendilerini oldukça uğraştırabilirdi. İşte İmamoğlu dağlık ve ovalık alanların birleştiği nokta üzerindedir.
2. İmamoğlu’nun Stratejik ve Jeopolitik Yapısı
İmamoğlu, Çukurova’nın kuzey ve güney kısımlarını birleştiren yerde bulunmaktadır. Başka bir tabirle söylersek Çukurova’nın dağlık alanlarını düz ovaya bağlayan kavşak noktasındadır. Bu yüzden önemli bir stratejik ve jeopolitik önemi vardır. Tarih boyunca İmamoğlu, Adana ile Kayseri arasındaki ikinci dereceden kervan yoluna yakın bir konumdaydı.
İmamoğlu’nun stratejik ve jeopolitik önemini artıran en önemli olay Anavarza’nın eski önemini kaybetmiş olmasıdır. Çünkü Adana ile Kozan arasındaki yol Anavarza üzerinden gitmekteydi. Anavarza eski ihtişamlı günlerini kaybedince Adana ile Kozan arasındaki yol güzergâhı İmamoğlu’na daha da yaklaştı. Çukurova Osmanlı hâkimiyetine geçince yöredeki aşiretler, İmamoğlu üzerinden İnderesi yaylalarına gidip gelmekteydiler. Bu durum İmamoğlu’nun stratejik konumunun devam ettiğinin en büyük göstergesiydi. Osmanlı Devleti’nin Çukurova’da yaptığı ıslahatlar neticesinde 19.yy da Adana ile Kozan arasındaki yol kesin olarak Saygeçit’in 1 km batısından geçmeye başladı.
Milli Mücadele dönemimde ise İmamoğlu’nun Stratejik ve Jeopolitik konumu önemi daha da ortaya çıktı. Çünkü Fransızların Kozan ve Saimbeyli Ermenilerine yardım yapabilmesi için İmamoğlu’ndan geçmesi gerekiyordu. Bu durum İmamoğlu’nun stratejik yapısı Milli Kuvvetler tarafından yerinde tespit edilerek İmamoğlu’nda ilk önce bir tabur ( Koyunevi Tabur Komutanlığı)sonra da, grup komutanlığı (Sırkıntı Grup Komutanlığı) kurulmasına sebep olmuştur. İmamoğlu’nda kurulan bu Milli Kuvvetler Adana ile Kozan arasında önemli vazifeler üstlenmiştir. Cumhuriyet zamanında göçmenlerinin iskânı ile başlayan şehirleşme olgusu, jeopolitik ve stratejik önemin hala devan ettiğinin en büyük göstergesidir. 

İMAMOĞLULU ŞAİR-YAZAR HASAN HÜSEYİN ÇABUK'TAN YENİ BİR ESER

                                                                                                                                         Şamil YAZAN
                                                                                                      Araştırmacı-Yazar
Hasan Hüseyin Hoca’yı İmamoğlu üzerine çalışmaya başladığımda tanımıştım. Hoca o sıralar Çukurova’da Yörükler isimli eserini yayınlamıştı. Bende Fikret Aslan’ın İmamoğlu İlçesi’nin Tarihçesi isimli eseri düzelterek yayınlamak üzereydim. İşte kitabın matbaa işleriyle uğraşırken Hasan Hüseyin Hoca’nın da kitabını aynı matbaada çıkardığını öğrendim. Kendisiyle tanışmak üzere bir not bıraktım. Ama bizim matbaa yoğunluktan olsa gerek benim notumu Hasan Hüseyin Hoca’ya vermeyi unutmuşlar. Ama Hasan Hüseyin Hoca’yla matbaada karşılaşma şansımız oldu. Hemen kendimi tanıttım. Kendisi de hemen kitabını imzalayarak bana hediye etti. İmamoğlu üzerine çalıştığımı belirttim. Kendisi de yaptığım çalışma hakkında: İmamoğlu’nun buna büyük bir ihtiyacı olduğunu belirtti. Ben de hemen hazırlığını sürdürdüğüm Sosyal ve Kültürel Yapısıyla İmamoğlu Tarihi isimli çalışmamda Hocama da yer verdim. Az da olsa Hocamın İmamoğlulu bir yazar ve şair olarak bilinmesini istedi.

İmamoğlu’ndan yetişmiş ve yazmayı seven birisiyle tanışmak beni oldukça mutlu etmişti. Çünkü İmamoğlu’nda bu tür kültürel çalışmalara hazır değildi ve bu düşüncemde de yanılmadığıma inanıyorum. İmamoğlu’nda yetişmiş biri olarak bir nebze olsa yaşadığım aydın yalnızlığından Hasan Hüseyin Hoca sayesinde kurtulmuş oldum. Çünkü İmamoğlu’nda yazan ve üreten insan yok denecek kadar azdır ve yazan ve üreten insana da İmamoğlu’nda zerre kadar değer verilmez.  Ne diyelim bu da İmamoğlu’nun idarecilerinin bir kabahati olsa gerek...
İmamoğlu’nda kültürel hareketlilik yok derken hemen imdadıma Hasan Hüseyin Hoca’nın ikinci çalışması olan Elöpen Sıcağı isimli öykü çalışması çıktı karşıma. Hoca, öykü kitabı hazırlığını daha önce bana söylemişti. Ama kitap okumanın sevilmediği ve yazmanın ise gereksiz görüldüğü İmamoğlu’nda İmamoğlulu bir şairin yeni kitabı bende heyecan yaratmayacak ne olacaktı?
Gelin isterseniz yazarımızı tanıyalım: Hasan Hüseyin Hoca, İmamoğlu’nun Camili Köyü’ndendir. Kendi tabiriyle çadırda doğdu. İlkokulu kendi köyünde okudu.  Daha sonra öğretmeninin teşvikiyle Düziçi İlköğretmen Okulu’na gitti. Buradan 1968 yılında mezun oldu. 26 yıl yurdun değişik yerlerinde öğretmenli yaptı. 1993 tarihinde emekli oldu. Yazarımız eskidende edebiyatla ilgilenmekteydi, ama emekli olduktan sonra yazmaya daha çok ağırlık verdi. Toplumcu-Gerçekçi bir çizgide yazmaya gayret göstermekte olup birçok gazete ve dergide öyküleri
Daha öncede belirttik o çadırda doğdu. Yani tam bir Yörük...  İmamoğlu’nun Hayta Yörüklerinden olmaktadır. Belki de bu Yörüklük duyguları kendisini Yörükler üzerine bir kitap yazmaya iten.  Hoca Çukurova’da Yörükler çalışmasını hazırlarken birçok yeri de gezmiştir. Bu yönüyle eser ilginç bir çalışmadır.  Neyse sözü fazla uzatmayarak Hoca’nın yeni çalışmasına getireyim. Yeni çalışması Elöpen Sıcağı isminde olup tam 107 sayfadır.  Kitap da 17 tane hikâye vardır. Hoca hikâyelerinin konusunu çevresinden seçmiştir. Aslında kitabı biraz dikkatli bakıldığında Türkiye’nin yaşadığı değişimim izlerini de görmek mümkündür. Özellikle şehirleşme olgusunun insanlarda yarattığı çelişkiler hikâyelerde sık görülmektedir. “Sıradan Bir Eğitim” isimli öyküde “Öğretmen okuluna başladığım ilk günler en büyük zorluğum masada yemek yerken oldu. Bir türlü yemek yiyecek şekilde oturmayı beceremiyordum. Çoğu zaman sağa sola döküyordum.”böyle bir olayın yaşanmış olması şehirleşme olgusunun getirdiği çelişki olsa gerek.
“Tarımı Nasıl Makineleştirdik” isimli öyküde ise teknoloji karşısında yaşanan çelişkiler ve komiklikler güzel bir üslûpla anlatılmıştır. Avrupa Birliği uygulamalarının halk arasında nasıl algılandığı ve nasıl bir tepki aldıkları “Kopenhag Kriterleri ve İnek”, “Kopenhag Kriterleri ve Trafik” hikâyelerinde edile gelmiştir.
Hikâye kitabına baktığımızda yeni kelimelerde öğrendiğimizi görüyoruz. Halk arasında Elöpen adıyla bilinen bir kertenkele olduğunu ve bu kertenkele ele alındığında sürekli dilini çıkarırınmış. Bu yüzden Elöpen adını almış.  Sığır sürüsüne nahır dendiğini ondan öğreniyoruz. Kese yoğurdundan yapılan ayrana Çalkamaç dendiğini yine ondan öğreniyoruz. Ayrıca Hoca eski kelimeleri hatırlatmakla yetinmeyerek karpuz, kabak karışımına Karbak diyerek yeni kelimelerde türetmektedir.
Daha önce de belirttiğimiz üzere Toplumcu-Gerçekçi bir çizgide yazmaya çalışmaktadır. Bu yüzden olsa gerek Hoca hikâyelerinde vermek istediği mesajı hikâyelerin sonunda açık açık vermektedir. Yani hikâyeden çıkacak sonucu okuyucunun bulmasına bırakmamaktadır. “Müsait Bir Yerde” isimli öykünün sonunda. “ Esas olan hepimizin karşılıklı sevgi ve saygı içinde olmamızdır” diyerek verilmek istenen mesaj direk verilmiştir.
Eser hakkında söylenecek çok şey ama bu yazının amacını belki aşabilir. Nede olsa edebiyat eleştirmenliği benim uzmanlık alanım değil. Bizimki sadece hocanın kitabına bir merhaba diyebilmektir. Son olarak Hasan Hüseyin Hoca iyi ki varsın. İyi ki yazıyorsun.

25 Nisan 2013 Perşembe

ÜÇTEPE KÖYÜNDE ANLATILAN İLGİNÇ HİKAYELER



Şamil YAZAN
1.Halil Kâhya ve Kozan Kalesi
Ermeniler Çukurova’daki bütün kaleleri işgal etmişler. Çukurova’daki tüm kaleler alınmasına rağmen Kozan Kalesi bir türlü alınamıyormuş. Çünkü Kozan Kalesi oldukça sarp bir yerde bulunmaktaymış. İşte Menteş’de Berberler’in ileri gelenlerinden Halil Kâhya bir gün rüyasında birisi kendine “ne duruyorsun Halil Kâhya[1] Kozan Kalesi’ni almak erkeçlerin içlerinden elli, altmış tanesini seç. Boynuzlarına da mum damlat ve erkeçleri Kozan Kalesi’ne doğru sür. Erkeçleri de bir kaç gün aç bırak. Erkeçler düşmanların gözünde çoğalıverir karanlıkta” der. Dediği gibi erkeçlerin boynuzlarına mum damlatılıp Kozan Kalesine sürülünce kaledeki Ermeniler Türklerin oldukça kalabalık olduğunu zannetmişler. Ermeniler çaresizlikten kaleden atlamışlar kimisi de kaledeki kuyulara kendilerini atmışlar. Sabah olduğunda kaledeki kişiler oldukça azalmıştır. Bu yüzden padişah bir ferman yayınlar Halil Kâhya ve etrafı askerlikten ve vergiden muaf tutulur.[2]
2.Hava Teyze ve Vali Bey
            1965 yılında Üçtepe Köyü’nde büyük yangın çıkmış. Adana’da bulunan 6. Kolordu dahi yangını söndürmeye gelmiş.  O sıralarda Adana valisi olan Mukadder Özetekin’de çalışmaları yerinde görmek için Üçtepe Köyü’ne gelmiş. Mevsim yaz olduğu ve yangından dolayı vali susamı. Bu yüzden Eğriçam Mahallesi’ne gitmiş veli ve ekibi. En yakın eve gelerek evden su istemişler. Ev sahibi olan Hava Teyze küçük yağ tenekesinden yaptığı su tası ile valiye su vermiş.
Vali:
--“Teyze daha temiz bir kap yok mu?” demiş.
Hava Teyze:
--“Kuzum sen kimsin?”demiş.
Vali:
--“Ben Adana valisiyim” demiş.
Hava Teyze:
--“Bire kuzum niye biraz daha okuyup da ormancı olmadın?” demiş.
3. Abdi Bey ve Çarkıpâreliler
Çarkıpâreliler bilindiği kadarıyla Sırkıntı Türkmenlerinin bir kolu olmaktadırlar. Çarkıparelilerin Kozanoğulları ile arası bir sebep yüzünden açılır ve Akören’e sığınmak için yola koyulurlar. Musulu Köyü’ne geldiklerinde Akören’de bulunan karakol askerleri tarafından durdurulur. Abdi Bey onları Çukur denilen yere yerleştirdi. Daha sonra halkın bu durumdan rahatsız olmasından dolayı onları Aladağ’ın Çarkıpare Köyü’ne yerleştirmiştir. Çarkıpareliler daha sonra Abdi Bey’i öldürmüşler ve Karsantı derebeyliğini kurmuşlardır.[3]
Üçtpe Köyü-Musulu Mahallesi
4.Ünlü Eşkıya Karabıyık[4]
1.80 boyunda, buğday tenli, siyah saçlı biri idi. Genelde toprak renginde elbise giyerdi. Belinde daima iki tane el bombası vardı.  Bir tane çifte kurulu Belçika tabancası ve İngiliz Filintası boynunda daima asılı olurdu. Boynunda birde aşırtmalı dürbünü vardı.
Aslının Osmaniye’nin Çardak Köyü’nden olduğu bilinmektedir. Asker olduğu da bilinmektedir. Kız kardeşini dağa kaldıranlarını vurup kaçmak zorunda kalmış. Kaçtıktan sonra Gökgüvet Köyü’ne gitmiş. Gökgüvet Köyü’nde Kökçü Mehmet’in evinde bir süre kalır. Orada birisini vurması üzerine İmamoğlu’nun Camili Köyü’ne gelmiş. Camili Köyü’nde Kökçü Osman’nın evinde sık sık misafir olmuştur. Camili Köyü’nde 5 yıl kaldığı tahmin edilmektedir. Camili’de Kökçü Osman ile arası açıldı. Kökçü Osman Karabıyık’ı Ankara’ya giderek şikâyet etti.  Bunu üzerine Karabıyık’ı vur emri çıktı. Karabıyık da Kökçü Osman’ın pamuklarını toplamasına engel oldu. O yıl Kökçü Osman’ın pamukları tarlada kaldı. Karabıyık’ı yakalamak için Kozan’a Örfi İdare Mahkemesi geldi. Bunun üzerine Karabıyık Karaltı mevkiine çekilmek zorunda kalır.
Otluk’tan Şer Ali, Musulu-Mantaş’dan Kara Halil, Tekdam’dan Kürt Ali, Sevinçli’den Ali Yıldız, Poskabasakal’dan Cafer İbrahim, Alaybeyi’nden Apuk Hüseyin, Camili’den Kökçü Musa, Sakardaş’dan Şıh Veli, Akdam’dan Molla Mehmet, Bağtepe’den İsmail Kütük, Musulu’dan Hasan Hüseyin, Tepecikören’deki karakola çekilmiştir. Kara Başçavuş çevrenin bu ileri gelenlerine çeşitli işkence ve baskılarda bulunmuştur. Çevrenin ileri gelenlerine “Size iki gün müsaade Karabıyık’ın ya ölüsünü ya da dirisini getirin ”der. Bunu üzerine çevrenin ileri gelenleri bu müddetin az olduğunu belirtmişlerdir. Karabıyık’ı bulup üzerlerinde çok baskı olduğunu belirtmişlerdir. Belli müddet buradan uzaklaşarak Suriye taraflarına gitmesine istemişlerdir. Ortalık durulunca geri gelebileceğini belirtmişlerdir. Ayrılmadan öncede Karaltı mevkiinde bir veda gecesi düzenlemek istemişlerdir. Veda gecesinde Karabıyık’ın boynuna ip dolayarak öldürürler. Daha sonra da kurşun işleyip işlemediğini anlamak için ölüsüne kurşun sıkarlar.
Karabıyık kendisine diş bileyenlerin karşına çıkardı. Kurşunların içini boşaltarak düşmanına verirdi. Beni vuracak olmuşsun vur bakalım derdi. Kuru sıkı kurşun kendisine işlemeyince halk Karabıyık’a kurşun işlemediğini zannetmiş. Bu yüzden kurşunla değil de boğularak öldürülmüş ve kuşun işleyip işlemediğini görmek için öldükten sonra kalbinden kurşunla vurulmuştur.
Karabıyık’ın şiir yazdığı anlatılmaktadır. Öldüğü zaman yanında bulunan defterde yazılı olduğu şiirlerden biri aşağıda verilmiştir.
Kokar oldu şu dağların lalesi.
Çektiğim yazgı belası.
Al at, Dikili’ye sapalım.
Yine göründü Kozan Kalesi.

Kütük gelir yoklar mı ola?
Açan gülü koklar mı ola?
Molla Mehmet’e sırrımızı versek,
Bizi saklar mı ola?
Sakardaş’a varmayalım.
Boşa kafa yormayalım.
Al at, Şıh Veli’ye kancık derler.
Sakın sırrımızı vermeyelim.
Yaşa deli gönlüm yaşa!
Aldı beni gizli bir tasa
Al at Camili’ye gidelim.
Yolumu bekliyor Kökçü Musa.
KAYNAKÇA
Şamil YAZAN, Sosyal ve Kültürel Yapısıyla İmamoğlu Tarihi,  Eylül 2008 Adana
Recai AKYEL, Cumhuriyet’in Sekseninci Yılında Tüm Yönleriyle İmamoğlu,
 (Komisyon Çalışması) Adana 2003
Ziya KÖSE, Üçtepe Köyü,( Yayınlanmamış Çalışma) 2007
Bengü Bilig, Üçtepe Menteş İlköğretim Okulu’nun Çıkarmış Olduğu Bülten,
Mayıs 2008

24 Nisan 2013 Çarşamba

BİLNMEYEN BİR ŞAİR AŞIK YUSUF


Yusuf Yalçın
(Aşağıdaki bilgiler ve şiirler Şamil YAZAN tarafından 24 Nisan 20008 tarihinde Yusuf Yalçın’la konuşmasıyla derlenmiştir.)
Şamil Yazan
samilyazan@gmail.com


1933 tarihinde dünyaya geldi. Aslen Aladağ’ın Çarkıpare Köyü’ndendir. 1960’larda Üçtepe’nin Menteş Mahallesi’ne yerleşmiştir.1974 Kıbrıs Barış Harekâtı üzerine şiir yazmaya başladı. Şiirlerini yazıya aktarmadı. Kendi deyimiyle “yazmaya üşendi”. Halen Üçtepe Köyü’nün Menteş Mahallesi’nde ikametgâh etmektedir. 12 çocuğu vardır. Halk arasında “Sofu Dayı” diye bilinmektedir.


KIBRIS BİZİMDİR
Dost olmayız Yunan ile Rus’a
Kaçma ey Makaryos hakkın varsa!
Türk Milleti vatan dedi Kıbrıs’a.
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

Şu sesin şanını tarihler söyler.
Bize teslim oldu Beşparmak dağlar.
Yardıma koşuyor fakirler, beyler.
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

İkinci Atatürk Bülent Ecevit...
Analar doğurmaz böyle bir yiğit.
Babası oğluna vermiş bir öğüt.
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

Alçak Yunan karşı çıkma sen bize.
Kaçışın benziyor kara domuza.
Mukadderatın bağlanmış şu Ak Deniz’e
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

Alçak Yunan kaçma gel dur meydana.
Kıbrıs’ı boyattın al kızıl kana.
Daşmış zapt olmuyor Mersin, Adana.
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

Ol zalim düşmanlar vatanımıza hayınca baktılar.
Analar bacılar kanlı yaş döktüler.
Altı yaşındaki çocuğa kırk kurşun sıktılar.
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

Bu kabahat alçak Yunan’ın kendinde,
Türkler mesul değil yüce Allah’ın indinde.
            Beşparmak dağlarının yüksek semtinde,
Coşun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

Daşmış zapt olmuyor Türkün ordusu.
Evel Allah kimseden yok korkusu.
Âşık Yusuf’un sizi över türküsü.
Vurun Mehmetçikler Kıbrıs bizimdir.

İMAMOĞLU ÜZERİNE YAZILMIŞ İLK CİDDİ ÇALIŞMA



Kitabın adı: Sosyal ve Kültürel Yapısıyla İmamoğlu Tarihi. Kitap 154 sayfadan oluşmaktadır. Kitap üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde İmamoğlu’nun Coğrafi yapısı ve adı üzerinde durulmuştur. İkici bölümde İmamoğlu’nun Tarihi hakkında bilgi verilmiştir. Yazar İmamoğlu Tarihi’ni Roma-Bizans zamanından Cumhuriyet zamanına kadar getirmiştir. Üçüncü bölümde ise İmamoğlu’nun sosyal ve Kültürel yapısı üzerinde durmuştur. İmamoğlu’nun şairleri, anonim hikâye ve şiirlere ve Türkmenler hakkında bilgiler verilmiştir üçüncü bölümde. Yazar ayrıca ek bölümünde İmamoğlu’nun bazı köyleri hakkında bilgiler vermiştir.
Yazar bu eserin üzerinde 6 yıldan fazla çalışmıştır. Çalışmayı yaparken İmamoğlu’nun birçok köyleri gezmiştir. Fotograf derlemesi yapmıştır. Ayrıca İmamoğlu’nun tarihi mekânlarını gezerek fotoğraflamıştır. Ayrıca ulaşabildiği yabancı kaynaklara ve Osmanlı arşivine de ulaşabilmiştir. Yazarın eseri üzerine Kayserili Şair ve Yazar Ergül Sırkıntı kitap için: “Değerli tarihçi Şamil YAZAN Bey’in yayımlamış olduğu Sosyal ve Kültürel Yapısıyla “İMAMOĞLU TARİHİ” adlı kitabı inceledim. İçeriğe baktığımda Kökleri o coğrafyada olan bir insan olarak çok heyecanlandım. Yazar İmamoğlu halkına değerli bir eser kazandırmış. Sanırım İmamoğlu tarihi hakkında bugüne kadar yazılanların en ayrıntılısı ve en derli toplusu. Kitabın en önemli özelliği ise bilimsel araştırma yöntem ve tekniklerinin Yazar tarafından çok iyi kullanılmış olması. Yazar mümkün olduğu ölçüde belgelere ve ciddi tarihçilere eserinde yer vermiş. Eserde İmamoğlu İlçemizin sadece tarihi değil sosyolojik, edebi, kültürel hayatından örnekler sunulmuştur.” Demiştir.
Kitap üzerine en güzel ve ne orijinal yorumlardan birisini adını bilmediğimiz bir öğrenci yapmıştır. Öğrenci kitabı şöyle tarif etmektedir: “İmamoğlu hakkında bildiğimiz birçok şey ne kadar yanlışmış. Biz sadece İmamoğlu’nu bir köprüden ibaret sanırdık.”
Kitaptaki bilgiler ilk defa yazar tarafından gündeme getirilmiştir. Bunlardan ilki İmamoğlu adının 1832’lerde geçtiğidir. Ayrıca 1853 ve 1876 tarihlerinde iki İngiliz haritasında da İmamoğlu adına rastlanmaktadır. İmamoğlu’na bağlı Koyunevi, Camili ve Saygeçit Mahallesi’nin Milli Mücadele’de etkin rol oynadığını ortaya koymuştur. Bunlara ilaveten İmamoğlu’nda Milli Mücadeleye katılan şahısların fotoğraflarını bulup yayınlamıştır. Eserde yayınlanan belge ve fotoğrafların birçoğu ilk defa yazar tarafından yayınlanmıştır. Bu yönüyle çalışma orijinal bir özellik göstermektedir.
Yazar kendisinden önce yapılan çalışmaların aksine ilmi bir disiplinle eserini kaleme almıştır. Kendisinin yaptığı çalışma ilk olmamakla beraber az önce belirttiğimiz gibi ilmi bir disiplinle ve uzun bir çalışmanın bir ürünüdür. Bu açıdan bakıldığında her İmamoğluluyum diyen bu kitabı muhakkak okumalı ve gelecek kuşaklara okutmalıdır.

İMAMOĞLU TARİHİNDE İLKLER



1.İmamoğlu’nun bilinen ilk idarecileri Sırkıntılı Yusuf Ağa ve Sırkıntılı Ahmet Ağa. ( Osmanlı dönemindeki idarecilerdir.)
2.İmamoğlu Tarihini ilk yazan kişi Fikret Aslan
3.İmamoğlu İlçesinde yayınlanan ilk gazete İmamoğlu Gazetesi. Mehmet Arbaç tarafından çıkarılmıştır.
4.İmamoğlu’nun ilk belediye başkanı Enver Güvez
 5.İmamoğlu İlçesinin ilk idarecisi Raşit Şentuna. ( Cumhuriyet dönemindeki ilk idarecidir.)
6.İmamoğlu İlçesinde ilk öğretmen Raşit Açıktuna
7.İmamoğlu İlçesinde ilk açılan okul İstiklal İlkokulu 
8.İmamoğlu İlçesinin ilk doktoru Doktor Ali Deniz
9.İmamoğlu İlçesinde ilk şiir kitabı yayınlayan kimse Aşık Mahmut Anılan
10. İmamoğlu İlçesinde kurulan ilk futbol takımı İmamoğlu Gençlik Spor
11.İmamoğlu İlçesinin bilinn en eski mezarlığı Tuna Mahallesindeki mezarlık
12. İmamoğlu Tarihini ve kültürünü ilmi şekilde inceleyen ilk kişi Şamil YAZAN
13. İmamoğlu ilçesinde kurulan ilk cami Çarşı Camii. ( Cumhuriyet döneminde kurulan ilk cami.)

23 Nisan 2013 Salı

İMAMOĞLU TARİHİ


 İmamoğlu, 19/06/1987 tarihli ve 3392 sayılı 103 İlçe kurulması hakkında kanun ile ilçe oldu. İlçenin nüfusu, 2000 yılı genel nüfus sayımına göre 44.016 dır. İlçenin 18 köyü, 1 Merkez Belediyesi ve 6 Mahallesi bulunmaktadır.İmamoğlu ilçe merkezi Adana il merkezine 45 km mesafede, Kozan ilçe merkezine 27 km mesafede olup; önceden Kozan bağlısıdır.Adana 'dan Kozan'a, Feke'ye, Saimbeyli'ye, Tufanbeyli'ye,giden yol güzergahı üzerinde bulunur. İlçenin bu coğrafik konumu aynı zamanda ilçenin tarihini de belirlemektedir.İmamoğlu ilçesinin tarihinin Adana ile Kozan'ın tarihçesi içerisinde ele alınması uygundur. İmamoğlu ilçe merkezinin oluşumu sonraki tarihlere rastlasa da ilçeye bağlı köylerde yerleşimin tarihi daha öncelere kadar dayanmaktadır. Bu nedenle ilçenin tarihçesini bağlı köylerden ve Adana ile Kozan'dan ayrı tutmak doğru olamaz.İmamoğlu ilçesinin tarihinin Adana ile Kozan'ın tarihçesi içerisinde ele alınması uygundur. İmamoğlu ilçe merkezinin oluşumu sonraki tarihlere rastlasa da ilçeye bağlı köylerde yerleşimin tarihi daha öncelere kadar dayanmaktadır. Bu nedenle ilçenin tarihçesini bağlı köylerden ve Adana ile Kozan'dan ayrı tutmak doğru olamaz.İmamoğlu ilçe merkezi Adana il merkezine 45 km mesafede, Kozan ilçe merkezine 27 km mesafede olup; önceden Kozan bağlısıdır.Adana 'dan Kozan'a, Feke'ye, Saimbeyli'ye, Tufanbeyli'ye,giden yol güzergahı üzerinde bulunur. İlçenin bu coğrafik konumu aynı zamanda ilçenin tarihini de belirlemektedir.
KOYUNEVİ  KÖYÜ MOZAİKLERİ
İmamoğlu'nun Çörten Köyü Pekmezci bağlısında 'altın ini' kalıntıları, Koyunevi köyünde 'mozaik kalıntıları', Koyunevi Köyünde eski küpler bulunmuştur. En eski yerleşim kalıntıları bunlardır.
İmamoğlu , Kozan-Kayseri ticaret yolu üzerinde bulunmasının ve Çukurova'yı İç Anadolu'ya bağlayan güzergahın buradan geçmesinin bir sonucu olarak önemini hiç bir zaman kaybetmemiştir.
Bölge, Anadolu- Suriye eski ticaret yolunun üzerinde bulunduğu için, ticari bakımdan büyük bir önem taşımıştır. Bölgenin yerleşim tarihini , bilhassa ilk çağlar için Çukurova'nın tarihinden ayırmak mümkün değildir. Bu açıdan İmamoğlu'nun yerleşim tarihini Çukurova'nın yerleşim tarihi içinde değerlendirmek gerekmektedir. Bugünkü İmamoğlu bölgesinin meskün mahal olmaması ile birlikte Kozan'daki ve Adana`daki Yönetimlerin hakimiyetinde olduğu anlaşılmaktadır.
ALTINİNİ MAĞRALARI ÇÖRTEN KÖYÜ
1352 yılında Şahabettin Ahmet BEY tarafından kurulan Ramazanoğlu Beyliği uzun süre Memlükler'e bağlı olarak varlığını devam ettirdi.1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu , Çukurova'yı fethedince bölgenin idaresini buraların hakimi olan Ramazanoğulları'na bıraktı.Bu idari uygulama ile Kozan ve İmamoğlu bölgesi Adana Vilayetine bağlı bir Sancak statüsünü almıştır.
1530 yıllarındaki Kozan (SİS) sancağına bağlı köylerden Bir kısmı günümüz İmamoğlu'nun bağlısıdır. 1530 tarihli Sis Sancağı haritasında Ağzıkaraca Köyü yer almıştır.
Sonraki dönemde bölgede yerleşme faaliyetleri başlamıştır. İskan olarak çeşitli Türkmen boylarının yerleşmesinde Ramazanoğlu ve daha sonraki Osmanlıların iskan faaliyetlerine rastlanılmaktadır.

FIRKA-İ İSLAHİYYE:

İmamoğlu İlçe merkezinin ve bölgesinin yerleşime açılmasında ve bugünkükonumunu kazanmasında Fırka-i İslahiyye olayının büyük payı vardır. İmamoğlu Bölgesi `nin Fırka-i İslahiyye ile birlikte yerleşik hayatın başladığı anlaşılmaktdır. Fırka-i İslahiyye olayının İmamoğlu bölgesi ile bağlantısını en iyi Ahmed Cevdet PAŞA'nın MA'RUZAT isimli kitabından öğrenmakteyiz.
Ahmet Cevdet Paşa fırka-i islahiyye harekatının genel gerekçesini Ma` ruzat isimli kitabında (aşağıdaki gibi) açıklamıştır.
“Kırım muharebesi esnasında her taraftan asker yardımı çağrılıp- gönderilirken “acaba kozanoğlu da muharebeye gönderilebilir mi?”diye bahs oldu. O zaman İngiliz baş tercümanı Reşid PAŞA'ya ' eğer teminat verirseniz biz kozanoğlu'nu muharebeye sevk ederiz' demiş. Reşid PAŞA ingilizlerin bu tavrından ürkmüş, ' Kozan bir müddet daha bu hal üzre giderse oraya Ecnebi eli girer ve KOZAN da bir hükümet_i mümtaze şeklini alur. Aslında Kozan'da şimdiye kadar evamir_i devlet carii olmamış ise de haricen tanınmış bir hükümet de değildir. Amma müdahale_i ecnebiyeye maruz kalırsa, o başımıza bir bela olur. Şimdi sırası değil, Lakin ileride Kozan'ı tahtı zabt u rabta almalıyız.' diye değer
Kırım muharebesinden beri gayr-i müslim vatandaşlardan asker almak meselesi mevzuu bahis olduğu halde, henüz buna bir karar verilmemişti. Bu defa asker sayısı iyice azalmış ve kur'a daireleri daralmış olduğu cihetle, bu mesele yine bahse konu oldu. Asker sayısının artırılması hususunda Ahmet Cevdet PAŞA gayr-i müslim vatandaşlardan askere almanın sakıncalarını belirttikten sonra kendi teklifini zamanın Osmanlı idaresine sunmuş.

' evet ,şimdi devlet 'vur abalıya'meselesince hep muti ahali üzerine yükleniyor. Böyle giderse anasır-ı asliyemiz olan Türklere günden güne zaaf geliyor. Halbuki bizde tensikatı askeriyeden müstesna çok yerler var. Onlar taht_ı inzibata alınırlarsa kur'a daireleri tevessüü eder ve unsur-u aslimiz olan Türkler haylinden hayli nefes alır. Ayrıca, Reşit PAŞA'nın KOZAN hakkındaki değerlendirmesi de hatırlardan çıkmamıştır. (doğrudur.)
GAVUR DAĞI da ezkadim hali isyandadır. Ve bu esnada ehemmiyeti çok artmıştır. Öte yandan KÜRT DAĞI dahi ona müşabih bir haldedir. AKÇA DAĞ bir hali serkeşidedir. DERSİM ise eşkiya yuvasıdır. Etraftaki caniler oraya iltica ile pençe-i mücazattan kurtuluyorlar. Ve bu dağlar sebebiyle bir çok aşiret dahi bu serkeş isyan vadisinde dolaşıyor. Buraları taht-ı zabtu rabta alınsa muti ahalinin yükü çok hafifler ve o zaman da gayr-i müslim ahaliden asker almak meselesi ortadan kalkar.”
FIRKA-İ ISLAHİYYE namıyla bir ordu kuruldu. Kumandanlığını Dördüncü ordu-yu hümayun müşiri müşar-ün ileyh Derviş PAŞA'ya , Komiserliğini de Ahmet Cevdet PAŞA'ya verdiler. Ayrıca, Gazi Ahmet MUHTAR PAŞA da bu ordu içinde görevliydi.
Fırka-i İslahiyye bu şekilde kurulduktan sonra doğruca KOZAN'a hareket etmesi planlanmış iken; askeri-teknik planlamalar GAVUR DAĞI istikametine hareketi zorunlu kıldı.
FIRKA-İ İSLAHİYYE 30 Mayıs 1865 (rumi 1281 yılnın Muharrem Ayının gurresi) günün de vapurlarla Adana eyaleti sahillerine ulaştı.
FIRKA-İ İSLAHİYYE'nin görev alanı, İskenderun'dan Maraş ve Elbistan'a; Kilis'ten Niğde ve Kayseriyye'ye; Adana sahillerinden Sivas eyaleti hududlarına kadar geniş bir alanın ıslahına memur adilmişti.
KOZAN SANCAĞI, kuzeyden Sivas ve Güneyden Adana eyaletleri ,Doğudan Maraş Sancağı, Güneyden Kayseri ve Niğde sancakları ile sınırlı çok sarp dağları olan bir yerleşimdir.
Ekser ahalisi Selçukilerden kalma Türklerdir ki FARSAH (varsak) aşiretinden oluşmuş cemaattir. Bu dağlılar , kozan oğullarının piyade askeri olup, Çukurova'dan Ceyhan nehrinin sağ cihetindeki göçebe aşiretler dahi onların süvari askeri idi.
Çünki bu aşiretler Çukurova'da kışlayıp, yazın Anadolu içerisindeki yaylalara giderlerdi. Gidip gelirken Kozan'dan geçmeğe mecbur olmaları nedeniyle Kozan oğlu'nun müsaadesine muhtaç ve onun aşiretlerinden madud idiler.
Çukurova 'nın Kozan ile Adana arasındaki bölümü bu aşiretlerin kışlak yerleri olmağla bu bölgenin büyük kısmı Kozan Sancağı'na aitti. Bunlar, AFŞAR ve SIRKINTI namı ile anılır iki büyük Türkmen aşiretleri ile; KIRINTILI , LEK ve HACILAR namı ile anılır üç küçük aşiretlerdir.
KOZAN SANCAĞI, Kozan-ı Garbi ve Kozan-ı Şarki olarak iki kısımdır.
Fırka-i İslahiyye döneminde, Kozan-ı Garbi ağası Ahmet AĞA, Kozan-ı Şarki ağası Yusuf AĞA idi. Kozan-ı Garbi' ye Çukurova'nın göçebe aşiretleri ve Sis, Feke bağlıdır. Kozan-ı Garbi ağası Beylanköy'de ikamet etmektedır. Kozan-ı Şarki 'ye Haçin ve Gürleşen Kasabaları bağlıdır. Kozan-ı Şarki ağası Gürleşen karyesinde ikamet ederdi.
FIRKA-İ İSLAHİYYE müfrezasi kumandanı Mirliva Kurd İsmail Paşa , Kozan-i garbi ve Kozan-ı Şarki'ye askeri mukavamet görmeden girdi.
FIRKA-İ İSLAHİYYE Kozan'da gerekli islahatı yaptı. Kozan sancağı kuruldu. Kozan Sancağına SİS, BEYLANKÖY, HAÇİN ve KARS-I ZÜLKADRİYE İlçeleri bağlandı.Sancak Kaymakamlığına Mirliva Hüsni Paşa tayin kılındı.
Çukurova aşiretlerinin iskanları bir mühim mesele olmak hesabiyle Kozan Sancağının merkezinin Çukurova cihetinde olması lazım geldiğinden , SİS kasabası Katogikosluk makarrı olduğundan merkez-i liva ittihaz kılınmıştır.
SİS ile ADANA arası SIRKINTI aşiretinin kışla mahalli olmakla burada karyeler teşkiliyle iskanları mukarrer olduğundan icray-ı icabına teşebbüs edilmiştir.
FIRKA-İ İSLAHİYYE ile aşiretlerin mecburi iskana tabii tutulmaları aşiretleri ,uzun yıllardır alıştıkları göçebelik yaşamından uzaklaştırdığından iskana uyumda zorlanmışlardır.
Çukurova'nın her tarafında yeni yeni köyler teşkil edilmiş ve kurt İsmail PAŞA'nın zoruyla aşiretlerin çadırları bozulup, parçaları hanelerine döşeme yapılmış olduğu hayret ve şaşkın bakışlarla görülmüştür.
Lakin Çukurova'yı kamilen ihya vü imar içün pek çok nüfus lazımdır. Bir kerre bir çok aşiretin çadırları alınarak haneler inşa ile yeni yeni köyler teşkil olunmakda ise de; Çukurova'nın vüsat-i ziyade olduğundan hali (boş) yerleri çok idi. Ve bu esnada bir çok mühacirin-i Çerakise der-desti iskan olundi ise de , dağ halkı ovalarda yaşamadığından , onları dağlarda ve yaylalarda iskan etmek lazım geliyordu.
Maamafih biz kendi aşiretlerimizi iskan ile yeni yeni kasaba ve köyler teşkil ettiğimiz halde, hükümet için zaruri olan bina inşasına bab-ı ali mani olurken, artık buralarını düşünmeye vakit yok idi.
SİS'ten ADANA'ya gelirken,on sekiz saatlik mesafe boyunda SIRKINTI aşiretinin müceddeden bir çok köyler yapmakta olduğu görüldü.Ve bu köylerin bir kısmı SİS'e , bir kısmı da ADANA'ya ilhak ve iki müdirliğe taksim olunmak mukarrer olarak müdirleri tayin olunmuş ise de ,iki yerde birer küçük hükümet konağıyapılmak lazım geleceğinden başka , yeni açılmış ve henüz taht-ı inzibata alınmış olan kozan'a Adana!dan gidip gelecek pek çok tüccar bulunduğu halde, on sekiz saatlik bir günde kat edemiyeceklerinden , hiç olmaz ise bir gece beytutet için yarı yolda ve yeni yapılan karyelerden birinde bir han yapılmak lazım gelüp, aşiret halkı böyle şeylerin henüz ehemmiyetini takdir edemiyeceklerinden bu da hükümetin himmetine mevkuf idi. Ve böyle Han yapılacak bir mahalli münasibte bir miktar zabtiyye ikame etmek üzre bir de muhkemce karakolhane yapılmak lazım idi. Bab-ı alice ittihaz olunan usul-i tasarrufiye ise bunların cümlesine mani idi.Çukurova'nın mamuriyetini görüp, mütelezziz oldum.

FIRKA-İ İSLAHİYYE DÖNEMİNDE İMAMOĞLU BÖLGESİNİN TASVİRİ:

Evasıt-ı Rebiülahirde Fırka-i İslahiyye ile Osmaniye'den haareket ve Ceyhan nehrinden ubur ile bir gece Hemite kalesi harabesi civarında ve ceyhan nehri kenarında ve bir gece yine çukurova'da beytutet kılındı. Ve Ahmet MUHTAR beyin işarı tasdik olundu. Eğer evvelce gönderilen asker otları yakıp da yol açmış olmasaydı , bu ot deryası içinden geçmekte çok müşkilat çekilecekmiş. Çukurova bizim bilmediğimiz bir alem imiş. Bu otlar içerisinde atlıların giderken kargılarının uçları görünmüyordu.
Kuvve-i namiye burada derece-i neşvü nemasını fevkalede bir surette gösteriyordu. Her tarafında büyük küçük nehirler ve dereler akıyor, yağmurlar mevsiminde yağıyor, yağmadığı vakitte geceleri yer yüzüne düşen latif şebnem ile nebatatı besliyor, temmuz ve ağustos ayında her yerin otları kurumuş iken rengüzarımızda henüz solmağa yüz tutmuş ve bir tarafa serilüp serpilmiş ipek gibi otlar görülüp bunlar kaldırıldığı gibi altından taze otlar ve zümrüd gibi çimenler görünüyordu. Ne faydaki cevelangah-ı aşar olmağla hiç bir yerinde ziraat yok idi. Ca be ca kışın aşiretlerin kışladıkları yerlerde çadır yerleri ve ocak taşları görülüp ondan başka emare-i iskan u ikamet yok idi. Adım başında uçan durraç kuşları, ve C be ca seğirdüp kaçan Ceylan sürüleri bu mürg- zar-ı letafete şenlik veriyor ise de her köşesinde görülen yaban domuzları ile küçük yılanlar dahil insana vahşet veriyordu.
SİS kasabasından ADANA'ya onsekiz saat mesafe olup, burada köy ve kent yok idi. Ve burada kışlayan SIRKINTILI aşireti henüz yayladan inmemiş idi.
Fırka-i Islahiyenin 1865 yılında gerçekleştirdiği Kozandağı Harekatından sonra gündeme gelen göçebe ve dağlı köylerin iskanı, ekonomik ve sosyal hayatı canlandırılması icraatının en önemli yanı şahıslara tapu belgeleriyle mülkiyet arazileri vermek olmuştur.
1860 'lı yıllardan itibaren Çukurova ve Kozan yöresinde Ermenilerin arazi satın alma girişimleri artarak sürdü.
1860'lı yıllarda İstanbul'dan Adana'ya gelen Ermeni sarraflarından Nalbandyan, sonraki yıllarda Kozan- İmamoğlu arasındaki verimli araziden 12.000 dönüme yakın arazi satın alarak Çiftlik kurdu. Nalband Çiftliği olarak da anılan çiftliğin sahipleri Çukurova'nın her yerinde Ermeni zenginlerinin arazi satın almalarına öncülük ettiler.
Ermenilerin Çukurova - Kozan yöresinin verimli arazilerini ellerine geçirme çabalarının zararlı sonuçlara yol açacağını farkeden II. Abdülhamit bu hususta karşı proje geliştirdi. Bu projesini uygulatmak için konu ile ilgili deneyimli Abidin PAŞA'yı Adana Valiliğine atadı. 1880-1885 yılları arasında Adana Valiliği yapan Abidin PAŞA Ceyhan - Seyhan nehirleri sahillerinden uzanan alanda 80.000 dönüme ulaşan araziyi kendi üzerine tapulamıştı.
II. Abdülhamit 'in talimatıyla Çukurova'da 1880 -1890 yıllarında 'Mercimek Anavarza Devlet Çiftliği ' kurma çalışmaları sürdü. Çiftliğin sınırları: İmamoğlu - Adana yolu Handere'ye kadar...... Kuzey'de Çepelce suyunu izler. .....Anavarza'nın doğusundan Ceyhan nehrine kavuşur. ..Batı'da Tumlukale, Toybuk'u içine alır. Mercimek Köyü çiftliğin merkezidir. Serasker adına 280.000 dönümdür.
II: Abdulhamit Çukurova'nın orta yerinde bu Çiftliği kurarken Ermeni'lerin ve yabancıların arazi satın alarak Devlet hakimiyetini sarsmalarının önüne geçiyordu.
İŞGAL YILLARINDA İMAMOĞLU:
I. Dünya savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak Fransız işgal güçleri 20 Aralık 1918 günü Adana'yı , müteakiben 8 mart 1919 günü Kozan'ı işgal etti.

7 mart 1919 günü sabahleyin Adana'dan hareket eden Fransızlar İmamoğlu üzerinden Kozan'a doğru ilerlediler. 8 mart 1919 günü Kozan'da Fransız Kontrol Yönetimi kuruldu.

Kozan Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. İlk iş olarak Milis Güçleri oluşturularak, Grup komutanlıkları kuruldu.Kurulan 12 adet grup komutanlığından birincisi Koyunevi Tabur Komutanlığıdır.Koyunevi günümüzde imamoğlu'na bağlı bir köydür.1. Koyunevi Tabur Komutanı Sarıbahçeli Ahmet AĞA, Kırmızı OSMAN, Ağzı karaca Köyünden Musa HOCA (ÖZDEMİR)
Adana ve Kozan'ın fransızlar tarafından işgali ile Ermeni komitacılarının zulümleri döneminde İmamoğlu'nun durumunu Kozanlı Milli Mücahit Halil TOPALOĞLU'nun HATIRALARI isimli kitaptan öğreniyoruz. Cezmi YURTSEVER ile Metin TOPALOĞLU'nun kaleme aldığı Halil TOPALOĞLU'NUN HATIRALARI kitabında İmamoğlu ile ilgili bilgilere (aşağıda) yer verilmiştir.
Kozan ile Adana'nın Fransızlar tarafından işgalinden sonra işgal güçlerine karşı milis mücadelesi veren Halil TOPALOĞLU, Hulisi KURTOĞLU, Hasan SEHLİKOĞLU gibi değerli şahsiyetlerin İmamoğlu civarı köyler ile yakın temasları olmuştur.
Koyunevinde toplanan Sırkıntı Beyleri Berber yörük aşireti ileri gelenleri kendi aralarında iaşe reisi seçtiler. Saygeçit'ten Kırmızı Osman, Mehmet Efendi, Çerkez Bey, Kuva-i Milliye'nin daha önce Andırın ve Kadirli'de uygulamaya koyduğu teşkilatlanma örnek alındı. Yöredeki halktan milli mücadele için yardım toplandı.
Kozan'ın işgali döneminde Koyunevi Köyünde karargah kuruldu, Hulusi bey ve emrindeki kuvvetler Kozan savaşlarını buradan idare etmişler. Koyunevi'ne çekilen telgraf hattı ile Haçin cephesindeki Doğan Bey ile haberleşme sağlanmıştır.
Kozan Kuvay-i Milliyesinin örgütleniş şekli , bir bakıma Kozan'ı Türkleştiren yöreye yerleşip yurt tutan, Yörük, Türkmen ve Tatarların soy ve boy yapılarına dayandırılmıştır. Kozan'ın doğu cephesi genelde Bayatlı Türkmenleri sayılan Akçalılar...; Kuzey tarafı Karacalı, mansurlu, farsaklar, karabucak Tatarları..., Batı cephesi ise Berber, Sırkıntı ve Kırıntı aşiret kuvvetlerine dayanıyordu.
Kozan'ın ova bölgesi Kuvay-i Milliye Teşkilatlanma Reisi Halil Topaloğlu'nun Arslanlı Bölük Teşkilatında şimdiki İmamoğlu İlçesininin bağlı köylerinden Sokudaş'tan Çavuş Çapanoğlu İsmail, Ayvalı'dan Kara Kahyaoğlu Ali Onbaşı, ve ayrıca silahlı milisler bulunmaktadır. İmamoğlu ilçesinin şimdiki bağlı köyleri fransız işgalinde Ermenilerin baskısına ve zulmüne uğramışlardır. Bu mezalimin sadece bir kısmı kayıtlara geçmiştir. Danacılı köyünden Hatipzade Abdulkadir Efendi ve dört arkadaşı Adana'ya hayvan satmak için giderken Sarıçam'da Kozan ermeni Komitacıları tarafından öldürüldüler. Ağanın köprüsünde İmamoğlu Tırmıl arası akşam namazı kılmak için Kuyubaşı'na inen Cinfalcı Amile hanımı ve çocukları Urumluoğlu Osman, Gaffar oğlu Osman ve Mustafa feci şekilde ermenilerce öldürülmüştür.
Milli Kuvvetlerin 27 Mart 1920 tarihinde Kadirli'ye girmelerinden sonra Adana ermenilerinin Kadirli ve Kozan'a geçme teşebbüsleri İmamoğlu bölgesinde hareketliliğe yol açmiştır. Bilindiği gibi İmamoğlu bir geçiş bölgesidir. Sırkıntı takım komutanı Kemaleddin ve Karakol kumandanı Nazmi Beyler 1 nisan 1920 tarihi itibariyle Kozan ova bölgesi kuva-i milliye teşkilatı reisi Halil Topaloğluna yolladıkları raporda :'... tarif etmiş olduğunuz yerlere gözcü göndereceğim. Öyle bir şey olursa hemen derhal İmamoğlu'na ve Koyunevi'ne haber veririm.' ifadeleri ile bölgeyi kontrol altında tuttuklarını belirtmiştir.
5 Nisan 1920 günü Tufan imzasıyla Topalzade Halil Efendiye bir mektup geldi.Mektupta yapılması gerekenler izah ediliyordu.:' Kozan civarında başıbozuk sürüleriyle dolaşan AYDINLI aşiretinden bir bölük kurulması, onların da Milli Mücadeleye katılmaları isteniyordu. Tufan bey, Halil Efendi'nin Aydınlı aşireti üzerindeki nüfuzunu gayet iyi biliyordu.Kuzeyden Kozan, Güneyden İmamoğlu cephelerinin keşif ve civarınızdaki diğer bölüklerle irtibat tesis ederek her hangi bir cepheden gelecek düşmana karşı birlikte hareket edilmelidir.' Bu talimat üzerine Aydınlı yörüklerinin Çukurova'dan Toros dağlarına serbest hareket etmeleri yasaklandı. Milli kuvvetler saflarında savaşa katılmaları beklendi.
5 Mayıs 1920 tarihinde Fransız Kuvvetlerinin Adana'dan hareket ederek SİS'e doğru iki top ve önemli sayıda süvari , piyade kuvvetleri ile gelmekte olduğu haberi alındı. Saygeçit Müfrezeler Kumandanı BORAN imzasıyla alarm emri bütün kuvvetlere iletildi. Koyunevi'nden faaliyet gösteren Sırkıntılar Grup Komutanlığı da alarma uydu.
Fransız Kontrol Yönetimi, Türk Milis güçlerinin KOZAN'a hücum edecekleri duyumunu alır. Bunun üzerine 1 Haziran'ı 2 Haziran'a bağlayan gece yarısından sonra Fransız işgal güçleri Kozan'ı boşaltırlar. 2 Haziran 1920 günü Türk Milis Güçleri Kozan'a girdiler. Böylece, 1 yıl 2 ay 24 gün işgal altında kalan Kozan ve Çevresi düşmandan temizlenir.
Kozan 1923 -1926 yılları arasında vilayetlik yapmış, 1926 yılında tekrar Adana Vilayetine bağlı ilçe haline dönüşmüştür.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE İMAMOĞLU
Bu günkü İmamoğlu İlçe merkezinin yerinde eskiden ‘Garipler Mezarlığı' bulunurmuş. Çevredeki konar- göçerler cenazelerini buradaki mezarlığa defnederlermiş. Bu mezarlık zaman içerisinde kaldırılarak yerleşime açılmış. Bu bölgenin aynı zamanda önceleri bataklık olduğu ve bol miktarda sivri sinek ve sıtma olduğundan yerleşime açılmadığı; ancak yol güzergahı konumu nedeniyle geliştiği rivayet edilmektedir.
Bu günkü ilçe merkezinde, Toroslardan doğan Çepelce deresinin iki kolunun birleştiği köprübaşında (bu günkü İlçe merkezi) konaklama yeri olarak bir hanın bulunduğu rivayet edilmiştir. Bu rivayet Kozan ile Adana arasında ulaşımın sağlanması açısından gerekli olduğundan doğru kabul edilmiştir.
İmamoğlu Bölgesi hali (boş) alan olduğundan iskana müsait bölge belirlenerek, Anadolu dışından gelecek Türk asıllı kişilere tahsis edilmiştir. Bu yüzden 1936 yılında Romanya'dan gelen göçmenler ilçeye bağlı koyunevi ,Yazıtepe , Ayvalı köylerine yerleşmişler. Ayrıca, 1938 yılında gelen göçmenler de bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yere hükümetçe yerleştirilmişlerdir. Daha sonra Ceyhan ve Kozan ilçelerinde bulunan Romanya Göçmenleri de İmamoğlu'na taşınmışlardır.
İMAMOĞLU, Koyunevi köyünün bir mahallesi iken ,1940 yılında köy tüzel kişiliğine kavuşmuştur.
1946 yılından itibaren göçer yörükler ile civar köylerde barınan yarı göçebe hayatı yaşayan aşiretler de İmamoğlu'nda mesken tutmuşlardır.
02/10/1946 (1949) yılında Daimi Asayış Karakolu olarak Jandarma teşkilatı kuruldu.
1950 yılında Bulgaristan göçmenleri iskan edildi.
İmamoğlu'nda Bucak teşkilatı 30/07/1950 tarihinde kuruldu. (1959)
İmamoğlu'nda Belediye teşkilatı 1964 yılında kuruldu.
İmamoğlu, 19/06/1987 tarihli ve 3392 sayılı 103 ilçe kurulması hakkında kanun ile ilçe oldu.
Not:İmamoğlu Kaymakamlığı tarafından yayınlanan kitaptan alınmıştır.

CAMİLİ KÖYÜ'NDE BİR KORE GAZİSİ



Camili Köyü’nde  Bir Kore Gazisi
Şamil Yazan

Camili Köyü üzerine araştırma yaparken Kore Harbi’ne katılmış bir gazimizin hayatta olduğunu öğrenmiştim. Hem tarihe not düşmek hem de dergimize ilginç bir yazı oluşturmak amacıyla Kore gazimizle konuşmaya karar verdim.

Kore gazimiz: Kore Harbi’ne katıldığı için köyde Korali diye bilinmekteydi. Nüfusta  ismi Ali Şimşek diye geçmektedir. 77 yaşında esmer, uzuna yakın boydaydı. Sohbetimiz sırasında elinden sigarasını hiç düşürmemişti.

Kore’ye gitmek için İzmir’den bir gemiye binmişler. Otuz gün sonra Kore’ye varmışlar. Kendileri için hazırlanmış çadırlara yerleşmişler. Vardıkları gibi üzerlerine top mermileri yağmaya başlamış ve dokuz şehit vermişler. Günde sekiz veya dokuz şehit verdikleri oluyormuş.  Bir gün bacağından yaralanmış. Yaralandığının farkına varamadan potini kanlara bulanmış. Meçe Hastanesi’nde yedi gün yatmış.  Hastaneden çıkar çıkmaz cepheye geri dönmüş. Savaşta ölenleri kendilerine siper yaparak kurtulduklarını belirtti.  Amerikalıların bir askeri için  bile binlerce  helikopter kaldırdıklarını ve binlerce mermiyi bile harcamaktan çekinmediklerini gördüğünü belirtti. Oysa Türkiye’nin Kore Savaşı’nda “benim bir askerin bin düşmana bedel mantığı” ile fazla cesaretli davrandığını ve  çok fazla şehit verdiğini belirtti.  Ama her şeye rağmen Türkiye’nin kendilerine sahip çıktığını belirtmekten de geri durmadı. Hatta Türkiye’nin kendilerini Süveyş Kanalı’nda karşıladığını belirtti.  Ayrıca Camili Köyü’nde  Mehmet Metin ve  Ali Altunbaş’ında Kore Savaşı’na katıldığını belirtti. İki madalya aldığını  ve bunlardan birini Amerikalıların Kore’deyken taktıkların belirtti. Sık sık şu cümleyi söylediğini” Allah kimsenin toprağında savaş göstermesin.” ve” Kore savaşı’ndan kurtulmak gerçekten bir mucize idi.” daha dün gibi hatırlarım. Allah gazimize uzun ömürler versin.