31 Ağustos 2021 Salı

YENİ BİLGİLER IŞIĞINDA İMAMOĞLU TARİHİ

 


COĞRAFİ KONUMU

İmamoğlu, Adana iline bağlı, kuzeyinde Kozan, güneyinde Sarıçam, güney ve güney-doğusunda Ceyhan ve batısında ise Aladağ ve Karaisalı ilçeleri olan bir ova ilçesidir. İmamoğlu İlçe merkezi; Adana İl merkezine 45 km, Kozan İlçe merkezine 27 km mesafede olup; Adana’dan Kozan, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli’ye giden yol güzergâhı üzerinde bulunur.

İMAMOĞLU ADININ MENŞEİ

 İmamoğlu ilçesinin İlk ve Orta Çağ’da hangi isimle anıldığı konusunda herhangi bir bilgi yoktur. Fakat Osmanlı Devleti’nin son yıllarında( 19. ve 20.yy’da) İmamoğlu ve çevresinin Sırkıntı adıyla anıldığı Osmanlı kaynaklarında geçmektedir. İmamoğlu adı ilk defa 1832’de geçmektedir. Ayrıca Osmanlı kaynaklarında İmamoğlu adı “İmamoğlu Köprüsü” veya “İmamoğlu Mevki ” diye geçmektedir. Mahalli rivayetlere göre İmam’ın oğlu tarafından ilçe merkezinde bulunan köprünün yerine bir köprü yaptırılmıştır. Bu köprü sayesinde Adana ile Kozan arasındaki yol kısaldığı için İmamoğlu Köprüsü’nün yakın çevresi İmamoğlu diye anılmaya başlanmıştır. Başka rivayete göre İmamoğlu ilçesi adını İmamoğlu isimli bir Türkmen topluluğundan almıştır.

İLK VE ORTA ÇAĞ’DA İMAMOĞLU

İmamoğlu ilçesinin İlk ve Orta Çağ’daki konumu hakkında yeterli bilgi olmamasına rağmen İmamoğlu ilçesinin merkez dışındaki mahalelerinde(yani köylerinde) birçok tarihi kalıntı vardır. Adana Kültür Müdürlüğünün envanterindeki kayıtlara göre Oluğun Höyüğü, Keli Mevki, Aliler Mozaikleri, Koyunevi Mozaikleri, Maya Tepe Nekropol Alanları, Altınini Yeraltı Şehri, Ayvalı Höyük Alanı, Kara Höyük Alanı, Ağzıkaraca Kalesi, Kireç Ocağı Mozaikleri, Topraktepe Höyük Alanı, Eski Höyük Tepesi,  Üçtepe Ev kalıntıları tarihi değere sahip sit alanlarıdır. Koyunevi’ndeki tarihi yapıların MS 99. yy, MS 1.yy ve MS 6.yy’dan kaldığı tespit edilmiştir. Yine bu tespitlerden İmamoğlu ve çevresinin o tarihlerde Anavarza’ya bağlı olduğu anlaşılmaktadır.

16. ve 18. YÜZYILLARINDA İMAMOĞLU

Osmanlı Devleti’nin 1515-1516’da Memlûk Devleti’ni yıkmasıyla Osmanlı Devleti Çukurova’da tam bir hâkimiyet sağlamıştır. Bu durum İmamoğlu ve çevresi hakkında ilk düzenli bilgilerin günümüze ulaşmasını sağlamıştır. 16. yy Osmanlı tapu tahrir defterlerine göre Çörten, Saygediği, Sayca, Altınini ve Ağzıkaraca denen mahalleler Adana livasına bağlı olan Sarıçam nahiyesine idari yönden bağlıydılar. Bu bölgede o tarihlerde Akisalı, Tahtalı, Konur adlı Türkmen toplulukları bu bölgede yaşamaktaydı. Fakat 16. ve 17. yy’de Anadolu’da çıkan Celali İsyanları İmamoğlu ve çevresini de etkilemişlerdir. Bu yüzden Çukurova’da güvenlik sağlanamayınca birçok yerleşim alanı yok olmuştur. Ayrıca İmamoğlu ve çevresinde bulunan Türkmen toplulukları yaşadıkları bu bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.

 

 

 

FIRKA-İ İSLAHİYE ve İMAMOĞLU

Fırka-i İslahiye öncesinde İmamoğlu ve çevresinde Sırkıntı Türkmenleri yaşamaktaydı. Bu yüzden İmamoğlu ve çevresi Sırkıntı adıyla anılmaktaydı. Sırkıntı Türkmenleri içerisinde Berber ve Danacı denilen aşiretlerde vardı. Ayrıca İmamoğlu’nun kuzey-doğusunda Hacı, Lek ve Kırıntı aşiretleri de vardı. Bu saydığımız Türkmen toplulukları Kozanoğlularına tabi idi.

Kırım Savaşı için asker ihtiyacı doğdu. İngiltere : “Eğer teminat verirseniz biz Kozanoğlu’nu muhabereye sevk ederiz.” demesi üzerine Osmanlı Devleti Çukurova’ya yabancı devletlerin karışmasından rahatsızlık duyarak bu teklifi reddetti.  Osmanlı Devleti’nin bölgede asayişi sağlayamaması ve bölgeden düzenli vergi alamaması yüzünden Çukurova’da esaslı bir ıslahat yapması gerektiğini ortaya çıktı. Bu yüzden Osmanlı Devleti Fırka-i İslahiye adlı bir ıslah ordusu hazırladı. Bu ordunun amacı bölgede yaşayan aşiretleri iskân etmekti. Bu amaçla ordu 28 Mayıs 1865’te İskenderun Limanından karaya çıktı. İlk önce Amik ovası ve çevresinde bulunan aşiretleri itaat altına alarak iskân işlerine başladı. Fırka-i İslahiye daha sonra Kozan ve çevresinin ıslah işine girişti. İmamoğlu ve çevresinde Sırkıntı Türkmenlerini iskân edildi. Zaten daha öncesinden Sırkıntı Türkmenleri Kozanoğullarının baskından bıktıkları için iskân için devlete dilekçe yazmıştı. Bu yüzden olsa gerek Sırkıntı Türkmenlerinin iskânı sırasında herhangi bir olay olmamıştır. Fırka-İslâhiye çalışması sonucu İmamoğlu ve çevresi Yukarı Sırkıntı ve Aşağı Sırkıntı diye iki nahiyeye ayrıldı. Yukarı Sırkıntı Kozan’a bağlandı ve Çörten, Sayca, Otluk, Koyunevi, Alaybeyi, Hacıhasanlı, Tepecikören, Camili, Damyeri, Zerdali, Karacaören, Turunçlu adlı köyler bu nahiyeye bağlandı. Aşağı Sırkıntı nahiyesi Adana’ya bağlanıp Saygeçit, Danacılı, Isırganlı, Kırmıt, Soysalı, Gümürdülü, Camızağılı,  Yarımca,  Tatlıkuyu, Bıçılganlı adlı köyler de bu nahiyeye bağlandı.

MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA İMAMOĞLU

Fransa’nın 21 Aralık 1918’de Adana ve 8 Mart 1919’da Kozan’ı işgal etti. Bu işgal neticesinde Aşağı Sırkıntı nahiyesinin idari merkezi olan Saygeçit’te bulunan hükümet konağı ve karakola Fransız bayrağı asıldı. Bu Fransız bayrağı Besim Albayoğlu tarafından 1919 yılının ekim sonu veya kasım başında  indirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa tarafından Çukurova’da Kuvayımilliye’yi teşkilatlandırmak için Binbaşı Kemal Bey’i Kozanoğlu Doğan Bey ve Yüzbaşı Osman Nuri Bey’i Aydınoğlu Tufan Bey takma adı ile bölgeye gönderdi. Böylece İmamoğlu’nda da Kuvayimilliye teşkilatlandırmasına giden yolda açılmış oldu. Bu amaçla İmamoğlu’nda ilk olarak Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu. Başkanlığına Abülhüdalı İbrahim Efendi getirildi. Üyeliklerine ise Musa Hoca, Sırkıntılı Mahmut Efendi, Abdizade Mustafa, Sırkıntılı Hacı Beyzade Mehmet Bey, Taze Ali Ağa ve Hacı Efendi getirilmiştir. Kuvayimilliye’nin ihtiyaçlarını karışılmak içinde bir İaşe Heyeti kurulmuştur. Bu İaşe Heyetinin başkanlığına Maşuk Partal atandı. Üyeliklerine Eyüp Ağa, Kara Koca ve Mustan Kâhya atanmıştır. Sırkıntı Grup Komutanlığı adıyla İmamoğlu’nda Kuvayimilliye teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilatın komutanlığına Ahmet Cevdet Çamurdan, I. Bölük Komutanlığına Çerkez Bey, I. Takım Komutanlığına Kırmız Osman, II. Takım Komutanlığına Osman Çavuş ve danışmanlığına Ali Ulvi ve II. Bölük Komutanlığına Çinçikoğlu Mehmet Ali Efendi, I. Takım komutanlığına Soysalılı Hacı, II. Takım komutanlığına Aslan Çavuş ve Danışmanlığına Gökvelioğlu Mehmet Efendi getirilmiştir. İmamoğlu’nun kuzey-doğu kısmının teşkilatlanmasını Halil Topaloğlu üstlenmiştir.  Halil Topaloğlu tarafından Arslanlı Bölük Teşkilatı kurulur.   Çapanoğlu İsmail Çavuş ve Kara Kayhaoğlu Ali Onbaşı olarak bu teşkilat içerinde yer alır. Bu teşkilat içerisinde Ayvalı ve Sokutaş köyü sakinleri görev almışlardır. Kurulan bu iki teşkilat Kozan ve Saimbeyli kuşatmasında da aktif görev almıştır. Adana, Misis ve Ceyhan kuşatmalarına da katılmışlardır. Ayrıca Ermeni ve Fransızların Adana’da Kozan ve Saimbeyli’ye geliş gidişlerine de engel olamaya çalışmıştır.

CUMHURİYET ZAMANINDA İMAMOĞLU

Bugünkü İmamoğlu ilçe merkezinde bulunan belediye binası ve Çarşı Cami ve merkezdeki köprünün güney-batı ucunda eskiden “Garipler Mezarlığı” bulunduğu bilinmektedir. Bu mezarlık zaman içerisinde kaldırılarak yerleşime açılmıştır. Bu bölgenin aynı zamanda önceleri bataklık olduğu ve bol miktarda sivrisinekten dolayı sıtma hastalığı olduğundan yerleşime açılmadığı; ancak yol güzergâhı konumu nedeniyle geliştiği rivayet edilmektedir.

İmamoğlu ilçe merkezi boş alan olduğundan devlet tarafından iskâna müsait bölge belirlenerek, Anadolu dışından gelen Türk asıllı göçmenlere tahsis edilmiştir. Bu yüzden 1936 yılında Romanya’dan gelen göçmenler ilçeye bağlı Koyunevi, Saygeçit, Yazıtepe, Ayvalı köylerine yerleşmişlerdir. Ayrıca 1938 yılında gelen göçmenler de bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yere hükümetçe yerleştirilmişlerdir. Daha sonra Ceyhan ve Kozan ilçelerinde bulunan Romanya Göçmenleri de İmamoğlu'na taşınmışlardır.

İmamoğlu, Romanya ve Bulgaristan’dan gelen göçmenlerin çevre ilçe ve köylerden gelen yerli halkın yerleşmesiyle, İmamoğlu'nun nüfusu artmış ve İmamoğlu daha sonra kendisine bağlanacak olan, o sıralar Kozan'ın mahallesi durumundaki Koyunevi köyünün bir mahallesi olmuştur. Koyunevi köyünün bir mahallesi iken,1940 yılında köy tüzel kişiliğine kavuşmuştur. Böylece önce mahalle, sonra da köy olmuştur. İmamoğlu köyü kurulduktan sonra bir cazibe merkezi haline gelmiş ve 1945 yılında “İmamoğlu Pazarı” kurulmuştur. Bu pazar, İmamoğlu'nda yaşamı hareketlendirmiştir ve bu yerleşim yeri dikkat çekmeye başlamıştır. 1946 yılından itibaren konar-göçer hayatı yaşayan aşiretler de İmamoğlu’nu mesken tutmuştur.

2 Ekim 1949 tarihinde Jandarma Teşkilatı kurulmuştur. 1950 yılında Bulgaristan’dan gelen Türk asıllı Göçmenler ilçe merkezine iskân edilmişlerdir. 30 Temmuz 1959 tarihinde Bucak Teşkilatı statüsüne kavuşmuştur. 1964 yılında Belediye Teşkilatı kurulmuştur. İmamoğlu, 19.06.1987 tarih ve 3392 sayılı 103 ilçe kurulması hakkındaki kanun ile Kozan İlçesinden ayrılarak bağımsız ilçe statüsüne kavuşmuştur.

20 Kasım 2020 Cuma

ALMAN MEZARLIĞINDA BİR İMAMOĞLULU

 

I. Dünya Savaşı sırasında Almanya ile Osmanlı Devleti’nin savaş ortaklığı vardır. Bu savaş sırasında Alman askerleri Anadolu’ya gelip Osmanlı askeriyesi içinde de görev yapmışlardır. Görev yapan bazı Alman askerleri Anadolu’da savaş sırasında vefat etmişlerdir. Almanlar Anadolu’da ölen askerlerini unutmamışlar ve askerleri için çeşitli anıt mezra yapmışlardır. Bu mezralarından bir de Mersin ili sınırları içerisindedir. Ben de bu mezarı ziyaret etmiştim. Fakat bu mezrada İmamoğlulu bir askerin olduğunu fark edememiştim. Sağ olsun Ali Bulmuş isimli biri bu mezarlığı ziyareti sırasında mezar kitabesinde İmamoğlulu bir ismin olduğunu fark etmiş. Mezarın fotoğrafını çekip bana göndermiş. Bu Alman Mezarlığı Çamalan mevkiinin otoyola bağlantı noktasında bulunmaktadır. İmamoğlu nüfusuna kayıtlı olan Eyüpoğlu Veli ve diğer tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet dilerim. Almanların bu hassasiyeti içinde Almanlara teşekkür ederiz. Burada üzülerek şunu da belirtmek isterim ki İmamoğlu’nda Milli Mücadele şehitleri ve kahramanlarımızın mezarlarına gereken önem verilmemektedir. Umarım şehit ve kahramanlarımızın mezarları hak ettikleri saygıyı ve özeni gösteririz.




6 Eylül 2020 Pazar

 İMAMOĞLU ALTINİNİ HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Şamil YAZAN

Araştırmacı-Yazar

 

Son günlerde Altınini ismi İmamoğlu gündemine girdi. Adana Büyükşehir Belediyesi burayı İmamoğlu Belediyesi ve Kültür Bakanlığı ile işbirliği yaparak burayı turizme kazandıracağını belirtti. İmamoğlular böyle bir yerin ismini ilk defa duydukları için büyük bir şaşkınlık yaşadılar. Hatta bu konıda ilginç yorumlar da yapıldı. İşte onlarda biri şu idi:40 yıllık oralıyım öyle bir yer duymadım kesin Eğner tarafı” Aslına bakarsanız bu tip yorumları normal karşılamak gerek. Çünkü İmamoğlular İmamoğlu’nun tarihi ve turistik yerleri bilmezler. Gelelim Altınini denilen yer var mı? Elbette Altınini diye bir yer var. Hatta bana İmamoğlu’nda gezilecek yer var mı diye soranlara Altınini örnek verdiğim yerlerden biri idi.2008’de yayınladığım İmamoğlu tarihi adlı eserimde Altınini fotoğraflarına yer yerdim. Ayrıca 2009’da Üçtepe İlköğretim Okulu adına öğrencilerle buraya gezi bile düzenledik. Aslında bura ile ilgili çalışma bana göre geç bile kalmıştır. Hatta İmamoğlu’nda tarihi ve doğal güzelliklere birçok yer vardır. Yine tekrar edeyim. İmamoğlular bu yerleri bilmezler.

Gelelim Altınini nerde? Altınini İmamoğlu’nun Pekmezci Mahallesi’nin hemen alt tarafında bulunmaktaydı. Ulaşım olarak düzgün bir yola sahip değildir. Yani buraya ulaşmak biraz zahmetlidir. Ayrıca burası birinci dereceden sit alanıdır. Burada uzun süreli bir arkeolojik araştırmalar yapılmadığı için mahiyetiyle ilgili ayrıntılı bilgilere sahip değiliz. İnsan yapımı oygu mağaralar olduğu için burada insan yaşamına dair yeraltı şehri olduğu tahmin edilmektedir.



Osmanlının 16. yy kaynaklarında burasının adı Altınini veya Altınönü diye geçmektedir. Burası Akisalı cemaatinin ekinlik alanı olarak kayıtlara geçmiştir. Ayrıca o tarihlerde burası Sarıçam nahiyesine bağlı imiş.

Altınini’de tarihi değere sahip mağaralar vardır. Ayrıca mağaralar yakınında küçük bir şelale vardır.  Ayrıca Altınini yakınlarında tarihi taş yol kalıntıları vardır. Tarihi yapılar korunak burası turizme kazandırılabilir. Son olarak İmamoğlu’nda birçok tarihi yapı vardır. Ayrıca zamanda doğal güzelliklere sahiptir. Sadece bunların bilinmesi ve korunması gerekiyor.

30 Ağustos 2020 Pazar

İMAMOĞLULU MİLLİ MÜCADELE KAHRAMANI KIRMIZI OSMAN

 

Şamil YAZAN

Araştırmacı-Yazar

İmamoğlu tarihinin Milli Mücadele dönemini araştırırken her zaman Milli Mücadele kahramanlarımızın mütevazılıklarına dair birçok hikâye dinledim. İşte bu mütevazı kahramanlarımızdan biri İmamoğlu’nun Koyunevi Mahallesinden olan Osman Atalay. Halk arasında Kırmızı Osman diye bilinir. Bu yüzden Milli Mücadele ile ilgili kaynaklarda da adı kırmızı Osman diye geçer. Mezardaki kitabesinde doğum tarihi1894 ve ölüm tarihi1972’dir Babası Koyunevi’nin ileri gelenlerinden Cabbar Kâhya’dır. Mezarında Milli Mücadele kahramanı olduğunun vurgulanmaması üzücü bir durumdur. Mezarın hemen sol tarafındaki oğlunun mezarının Kırmızı Osman’ın mezarına göre şatafatlı olması da kaderin bir cilvesi olsa gerektir. Evet, Milli Mücadele kahramanlarımız mütevazı olabilirler fakat bizler onların tarihteki rollerini unutmayıp onlara gereken saygıyı her daim göstermek zorundayız. Bu yüzden bu mezar hak ettiği şekilde tekrar yapılmalı ve kitabesinde Milli Mücadele kahramanı olduğu vurgulanmalıdır.


Biraz da onun tarihteki rolünden bahsedelim. I. Dünya Savaşı’na katılmış ve İngilizlere esir düşmüştür. Esirlik hayatı Mısır’da geçmiştir. Bu durum onun Kanal Cephesi’nde savaştığını gösterir. Bir fırsatını bularak Mısır’dan kaçar. Yorgun ve bitkin bir şekilde Koyunevi’ne döner. Döner amma yeri yurdu işgal altındadır. Kırmızı Osman yılmamıştır ve yine yılmayacaktır. Fransızlar ve Ermenilerle mücadeleye hazırdır. Bu yüzden köylülerine tarihe geçen meşhur sözünü söyler: “ Düşman gelecek evinize şapkasını asacak ve sizin hiçbir söz hakkınız olmayacak. Bu yüzden savaşmak zorundasınız.” Böylece İmamoğlu’nda Milli Mücadele’nin öncüsü olur. İmamoğlu ve çevresinde kurulan Saygeçit Müfrezeler Komutanlığının Birinci Bölüğününüm I. Takım Komutanlığını yapar. Milli mücadeleden sonra İstiklal madalyası alışmıştır.

Milli Mücadelede bu kadar büyük bir hizmeti olan bir kişinin mezarı tekrar yapılmalıdır. Adı bir okula veya bir mahalleye verilmelidir. Ayrıca yukarıdaki sözü de İmamoğlu’nun işlek bir yerine yazılmalıdır. İşte İmamoğlu ilçesi kahramanlarını ve tarihini tanıdıkça daha hızlı gelişecektir.

2 Ekim 2014 Perşembe

SIRKINTI TÜRKMENLERİNİN MENŞEİİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Şamil YAZAN
Araştırmacı-Yazar

Sırkıntı Türkmenleri Çukurova’nın en önemli Türkmen Topluluklarından birisi olmasına rağmen hakkında fazla bilgi olmaması dikkat çekicidir. Sırkıntı Türkmenleri üzerine fazla araştırma olmamasına rağmen Sırkıntı Türkmenlerinin menşeii konusunda bilgi kirliliğin olması daha da şaşırılacak şeydir. İşte bu yazı çalışmamızda Sırkıntı Türkmenlerinin Avşar olduğu yönündeki iddiaları değerlendireceğiz.
Sırkıntı Türkmenlerinin Avşar olduğu iddiasını dile getirenlerin başında Yusuf Halaçoğlu, S. Burhanettin Akbaş ve Adnan Menderes Kaya bulunmaktadır. Adnan Menderes Kaya’nın “Avşar Türkmenleri” isimli eserinde Sırkıntı Türkmenleriyle ilgili şöyle bir ifade vardır:”Çukurova’nın en büyük aşiretlerinden biri olan Sırkıntı Aşireti batılı seyyahlar atarfından Afşarlara mensup bir oymak olarak gösterilmektedir.”[1] Aynı ifadeyi S. Burhanettin Akbaş’ın “Kayseri’de Yörükler ve Türkmeler” isimli eserinde görmekteyiz.[2] Bu iki yazarın ifadelerinden sanki birden fazla batılı seyyahın Sırkıntı Türkmenlerinin Avşar olduğunu belirttiği gibi anlam çıkıyor. Oysaki kaynak olarak gösterdikleri Faruk Sümer’in makalesinde[3] böyle bir anlam çıkaracak ifadeyi göremiyoruz. Faruk Sümer bir Alman seyyahının ifadesinden Kozanoğullarında Avşar olabileceğini belirtiyor. Faruk Sümer yine de Kozanoğullarının Farsak olma ihtimalinin olabileceğini belirtmektedir.Faruk Sümer’in aynı Avrupalı seyyah dayanarak “Sırkıntıoğlu’nun ve hatta Karsantıoğlu’nun Avşar Beylerinden oldukları sözüne inanılabilir.” demektedir. Faruk Sümer’in bu ifadesinden anlaşılacağı üzere bu tahmindir. Ayrıca Faruk Sümer’in bu ifadelerinden anlaşılacağı üzere böyle bir iddiaya kaynak olan başka  bir Avrupalı seyyah yoktur. Sonuç olarak Faruk Sümer’in  Osmanlı arşivindeki ” Zikr olunan Sırkındılı nam-ı diğer Alaeddinlü me’a Kara Dirlik Bozdoğan taifesinden olup..”[4] ifadesini görmüş olsaydı zaten Sırkıntı Türkmenlerinin Avşar olduğu yönünde bir görüş belirtmezdi.
Yusuf Halaçoğlu’nun Çukurova ilgili eserlerinde Sırkıntı Türkmenlerinin Avşar olduğunu belirten bir ifadeye rastlamadık ama Yusuf Halaçoğlu’nun konferanslarında veya basın açıklamalarında bu yönde bir açıklama yaptığını biliyoruz. Yusuf Halaçoğlu’nun hangi kaynağa dayanarak Sırkıntı Türkmenlerinin Avşar olduğunu söylüyor bunu bilemiyoruz. Tahminimize göre Yusuıf Halaçoğlu’nun kaynak olarak  yukarıda bahsettiğimiz Faruk Sümer’in makalesidir.
            Sonuç olarak Sırkıntı Türkmenleri üzerine yeterince çalışma olmadığı ortadadır. Bu yüzden Sırkıntı Türkmenleri hakkında bilgi karışıklılığının olması normaldir. İlerde yayınlayacağım “Sırkıntı Türkmenleri” isimli çalışma bu konudaki boşluğu dolduracaktır.




[1]  Adnan Menderes Kaya, Avşar Türkmenleri, Geçit Yayınları, Kayseri 2004,s.197
[2] S. Burhanettin Akbaş, Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Kayseri 2005, s.168
[3] Faruk Sümer, “Çukurova Tarihine Dair Araştırmalar”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt I, Sayı I, Ankara 1963, s.84,85
[4] MAD 6890, s.32

28 Mart 2014 Cuma

SIRKINTI TÜRKMENLERİ TARİHİ ÜZERİNE NOTLAR

Şamil YAZAN
Araştırmacı-Yazar

            Sırkıntı Türkmenleri üzerine en geniş bilgisi sahip biri olarak Sırkıntı Türkmenleri üzerine konuşması gereken biri olarak bu yazıyı kaleme aldım. Bu yazının amacı Yukarı Sırkıntı Nahiyesi tanıtmak ve Sırkıntı Türkmenlerinin günümüzde mensupları üzerine düşüncelerimizi paylaşmaktır.

1.Geçmişten Günümüze Sırkıntı Türkmenleri

            Gerek Ahmet Cevdet Paşa ve gerekse Faruk Sümer Sırkıntı Türkmenlerinin Çukurova’nın en büyük Türkmen topluluğundan biri olarak nitelemektedir. Faruk Sümer’e göre Sırkıntı Türkmenleri Çukurova’da 18 köye iskân edilmişlerdir. Bize göre Faruk Sümer’in verdiği rakam eksiktir. Ayrıca Faruk Sümer’in bahsettiği 18 köyün hemen hepsini biliriz. Ama bu köylerde kendini Sırkıntı diyen insan çok fazla değildir. Bu durumun sebebi nedir? Neden bazı insanlar kendileri Sırkıntı olarak ifade ederken; bazı insanlarda Sırkıntı’ya mensup olduğu halde kendini Sırkıntı olarak ifade etmez? İşte bu soruların cevabını aramaya çalışacağız. Bu soruların cevabını madde inceleyelim:
ü  Günümüzde kendini Sırkıntı olarak ifade eden insanlar bey ailesindendir. Yani aile arasında çok iyi bilinen meşhur Murtaza Beyin torunları olmaktadır.
ü  Bey ailesinde mensubiyet şuuru daha fazla olduğu için bu aileye mensup birçok kimse Sırkıntı soyadını almıştır.
ü   Bey ailesinde mensubiyet şuuru çok fazla olduğu için geçmişle anlatılanlar kuşaktan kuşağa aktarılabilmiştir.
ü   Gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet’in iskân siyaseti Bey ailesi dışındaki Sırkıntı Türkmenleri mensuplarının mensubiyet şuurlarını tamamen ortadan kaldırmıştır.
ü  Gerek Osmanlı Arşivinde bahsedilen ve gerekse Faruk Sümer’in bahsettiği köylerde yaşayan insanlar kendilerini Berber olarak nitelemektedirler. Ayrıca bu insanlar bu köylerinde kurucularıdır. Bu köyler Fırka-i İslâhiye’nin Çukurova’da gerçekleştirdiği ıslahatlar neticesinde kurulmuştur.
ü  Bu 18 köyde Berberler dışında yaşayan kişiler yöremizde Aydınlılar (Yörükler)  diye bilinmektedir ve Osmanlı Döneminin daha sonraki tarihlerinde veya Cumhuriyet Döneminde iskân olunmuşlardır.
ü  Kendilerini Berber diye ifade eden kişiler aslında Sırkıntı’ya mensupturlar.
ü  Zaten Berberlerin ileri gelen isimlerini ( Abdi Uşağı ve Deli Hasan gibi) Sırkıntı’ya ait 1721 tarihli ait bir kaynakta da görmekteyiz.  Bu kaynakta Sırkıntı’ya mensup kişilerin isimleri yer almaktadır. Yukarıda saydığımız isimleri de bu kaynakta görmekteyiz.

2. Yukarı Sırkıntı Nahiyesi

             Nahiye 1865 tarihinde Fırka-i İslâhiye’nin Çukurova’da gerçekleştirdiği ıslahatlar neticesinde kurulmuştur. Nahiye Kozan’ın güney-batısında ve İmamoğlu’nun batı ve kuzey- batısında yer almaktaydı. Nahiyenin ilk nahiye müdürü Sırkıntılı Ahmet Ağadır. Nahiye Kozan Sancağının Sis Kazasına bağlıydı. Adana Vilayet Salnamelerinden elde ettiğimiz bilgilere göre 19. ve 20 yüzyılda nahiyeye bağlı köyler şunlardır: Turunçlu, Karacaören, Bağtepe, Zerdali, Damyeri, Tepecikören, Camiören, Alaybeyi, Abdalören, Koyunevi, Otluk, Çörten ve Sayca. Nahiyenin idare merkezinin birkaç defa değiştiğini görmekteyiz. Bu nahiye İle ayrıntılı bilgiyi ilerde yayınlamayı düşündüğümüz ve hazırlıklarına başladığımız Sırkıntı Türkmenleri isimli eserimizde bulabileceksiniz.
            Bu nahiye ile ilgi yanlış bir kanıda isminin değiştiği yönündedir. Sırkıntı’ya mensup birçok kişiyle görüştüğümde bana Kozan’a bağlı Tepecikören Köyünün eski adının Sırkıntı olduğunu daha sonra değiştirildiğini belirttiler. Hatta Tepecikören Köyünün isminin Sırkıntı olarak değiştirilmesini önerenler bile var. Oysa ben bu görüşte değilim. Bunun nedenlerini madde madde açıklayayım:
ü  Sırkıntı bir aşiret ismi olduğu kadar Osmanlı Döneminde nahiye ismidir. Üstelik bir nahiye değil iki nahiyenin ismidir. Kozan’a bağlı nahiyenin ismi Yukarı Sırkıntı Nahiyesidir.
ü  Osmanlı geleneğinde bir nahiyenin veya kazanın merkezinin farklı bir ismi daima olurdu. Tek istisna büyük şehirlerin merkezleri de aynı adla anılırdı. İstanbul ve Adana gibi….Kadirli Osmanlı dönemindeki adı Kars olup merkezi idari yeri olan bugünkü Kadirli’nin yeri Pazar diye bilinmekteydi. Yukarı Sırkıntı Nahiyesinin idari yerleri sırasıyla Camili ve Tepecikören Köyü olmuştur. Yani Osmanlı Döneminde hiçbir köyün adı Sırkıntı olmamıştır. Halk arasında Sakardaş olarak bilinen yerin ismi Osmanlı kaynaklarında yine Tepecikören idi.
ü  Eğer bir yerin Sırkıntı olarak değiştirilecekse bu Tepecikören Köyü’nün ismi değildir. Değiştirilecek yerin ismi Ceyhan’a bağlı Sağkaya Beldesidir. Çünkü bu yerin eski ismi Kırmıt olup Aşağı Sırkıntı Nahiyesinin idari merkezi idi. Sağkaya Belediyelik olduğu için Sırkıntı adını alması daha mantıklıdır

ü  Son olarak Tepecikören Köyü belediyelik olursa Sırkıntı ismini alması gerekir. Ama köy konumunda kalırsa Sırkıntı adını almasına gerek yok. Çünkü tarihi gerçeklikle ters düşer.